Sene 1965… Genç polis memuru Endeavour Morse, masasının başında dış dünyayla ilişiğini kesmiş, istifa mektubunu yazmaktadır. Çoğu insandan farklı bir şekilde işleyen kafası, onu bu işten de ayrılmaya zorlamaktadır. Çocukluğu, ilk gençliği boyunca hep geleceği parlak bir insan olarak görülen Morse, yıllar geçtikçe o herkese nasip olmayacak zekâsının lânetini hayatının her ânında, zihninin her köşesinde git gide artan bir şiddette hissetmeye başlamıştır. Oxford Üniversitesi’ne kayıt olurken, en azından kendisi gibi seçkin akıllarla birlikte okuyacağı için yalnızlığından kurtulacağını düşünmüşse de burada geçirdiği yıllar, onu insanlardan daha fazla uzaklaştırmıştır. Âni bir kararla –belki bir gönül meselesi, belki içindeki dalgalanmalar sebebiyle- Oxford’u yarıda bırakması, ona ancak kısa süreli bir kaçış yolu sunmuştur. Üniversiteden sonra orduya yazılır. “Ben bu dünyadaki yerim neresi?” sorusuna cevap olabileceği umuduyla girdiği orduda bir müddet kriptocu olarak görev yaptıysa da yine içindeki boşluğu dolduramaz.Şimdi burada, istifa mektubunu bitirirken, ordudan sonraki durağı olan polis teşkilâtından da ayrılmak üzeredir. Yeni bir kaçış ve bir sonraki durağa yolculuk… Ancak bu defa beklenmedik bir şey olur. İstifa mektubunu teslim etmek üzere girdiği emniyet binasında, çok mühim bir soruşturmayı yürütürken eleman sıkıntısı yaşayan Oxford Emniyeti’ne geçici tayin edildiğini öğrenir. Bu sefer hayat onun gitmesine mâni olmuştur.